Skandallar, aile kavgaları ve sosyal önyargılar tarihteki en harika zekaların bazılarının tanınmadan kaybolmalarına neden oldu. Ta ki bugüne kadar.
Edebiyatçı kız kardeşleri Anne, Emily ve Charlotte’un bu resmini kardeşleri Patrick Branwell Brontë yaptı.
Fotoğraf Corbis, Getty Images
Yazar Erin Blakemore
Birisi sizden tüm zamanların en önemli tarihçilerinden birini söylemenizi istese, Anna Komnene büyük ihtimalle aklınıza gelmez. Ama belki gelmeli. Birinci Haçlı Seferi, bir Bizans prensesi olarak doğan Komnene’nin gözlerinin önünde gerçekleşti ve sonra da gördüklerini kaleme döktü.
En önemli eseri olan Alexiad 1081 yılından 1107’ye kadar yaşanan katliam, savaşlar ve ihanetlerin canlı anlatımlarıyla dolu. Döneme ait ender bir birincil kaynak, babasının tehdit altındaki imparatorluğuna ve Hristiyanlığın varoluşsal bir tehdit altında olduğuna inanan karmaşık bir grubun kurduğu ittifaka dair detaylı bir bakış sunuyor.
Ama yüksek ihtimalle, birçok tarih meraklısı bile onun adını duymamıştır. Bir insan yaşarken ne kadar zeki, başarılı veya ünlü olsa da, dünyanın n en büyük dehalarının bazılarını geride bırakmak gibi bir özelliği var.
Sosyal ve kültürel önyargılar görmezden gelinmelerinde bir rol oynayabilir – birçok istisnai zeka ırkları, sınıfları ve cinsiyetleri yüzünden önemsiz görüldü veya görmezden gelindi. Ve şimdi yeniden keşfedilen birçok dehada olduğu gibi, tam unutulmuş olma nedenleri entrika dolu.
Komnene’ye bakalım: Yüzyıllar önce karanlığa gömülmesinin nedeni sadece kadın olması değil, bir başka tarihçinin aileler arası düşmanlığıydı. Ölümünden on yıllar sonra, Choniates isimli bir Bizans’lı memur, Komnene’nin ailesinin hikayesini kendine göre kötü bir dedikodu içererek yazdı. Öne sürdüğüne göre, prenses kendisi kraliçe olabilmek için, erkek kardeşinin öldürülmesini içeren hain bir planın arkasındaydı.
Choniates’in Komnene’den nefret etmek için bir nedeninin olması önemli değildi. Babasının Konstantinopolis’i kaybetmesi ve kendi politik sürgünü için de Komnene’yi suçluyordu. Kitabını söylentilere dayanarak yazmış olması önemli değildi. Bir sebepten dolayı dedikodu tuttu ve büyümeye devam etti.
Bugün, Komnene hala ilk olarak güç düşkünü, ölüm saçan bir kadın olarak biliniyor. Ve çoğu insan onun anlatımını, savaş altındaki Bizans sarayındaki hayata dair zeki gözlemler yerine kana susamışlık olarak okudu. Tarihçiler daha çok yeni bu tanımlamayı yeniden düşünmeye başladı. Ancak itibarının iyileşmesi için uzun bir zaman gerekebilir.
Bazen dehalar güçlü bir düşmanları veya kötü tavırları olduğu için unutulurlar. Neslinin en mühiş zekalarından biri olan Pierre Louis Moreau de Maupertuis bunların ikisine de sahipti.
- yüzyıl Fransız hazerfanı, Dünya’nın şeklinin belirlenmesine yardım etti ve evrim teorisinin gelişmesi için koşulları hazırladı. Ama Maupertius aksi bir adamdı – bir sıcak, bir soğuk olduğu en yakın arkadaşı. Voltaire ile o kadar sık tartışıyordu ki, bir gözlemci ikisinin “aynı odada yaşamak için yaratılmadıklarını” belirtmişti.
1751 yılında, Voltaire Maupertius’u kritik eden kişiyle aynı fikirde olunca, zorlu ilişkileri tam bir düşmanlığa dönüştü. Sivri dilli yazar, Maupertuis’un –şu anda fizik biliminin temeli sayılan – en az eylem ilkesini gazetelerde rezil etti. Maupertius yıkılmıştı ve bugün isminin pek bilinmemesinin nedeni büyük ihtimalle, daha nüfuzlu arkadaşının sözlü bombardımanından kaynaklanıyor.
Sinirinin uzun ömürlü üne sahibi olmasına mal olmuş Pierre Louis Moreau de Maupertuis’un bir portresi.
Fotoğraf De Agostini Picture Library, Getty Images
Dehalar kişisel düşmanlıklar yaşayabilirler ama toplumun tümü size karşı olursa ne olur? Dikkat spoiler: Tarih kitaplarında yer almayabilirsiniz.
Benjamin Bradley bir savaş gemisini çalıştıracak kadar büyük bir buhar makinesini ilk icat eden kişiydi ama bugün neredeyse hiç tanınmıyor. Çünkü icadının patentini alamadı. Bradley bir köleydi ve o zamanlar kanunlar köleleri taşınır mal olarak tanıyordu; tüm fiziksel ve entellektüel emekleri sahiplerine aitti.
Bradley makineden olan kazancıyla özgürlüğinü satın almış olsa da, çalışmaları hiç patentlenmedi ve kendisi şu an neredeyse tamamen unutulmuş durumda. Katkıları hiçbir zaman tanınmayacak, bilinmeyen sayıda birçok köle onunla aynı kaderi paylaştı.
Jagadish Chandra Bose’un hikayesinde patentler bir diğer tarihi unutkanlıkta daha rol oynadı. 1890’larda Bose, galen kristallerinin radyo sinyallerini algılayabildiğini keşfetti. Bilimin kazanç için kullanılmasına karşı olan Bose, bir arkadaşı sayesinde “elektriksel parazitler için dedektör” patenti alması konusunda ikna olmasına rağmen, nihai olarak patentin düşmesine izin verdi.
Bose patentleri umursamazken, radyo muciti Guglielmo Marconi umursuyordu – ve başka insanların icatlarına kendininmiş gibi sahip çıkmaktan kaçınmıyordu. Marconi’nin 1901 yılında, ilk Atlantik aşırı kablosuz sinyali Bose tarafından tasarlanan aletle aldığı düşünülüyor. Bu başarı adını Dünya çapında tanınır kıldı.
Bose sessizce radyo konusunda ilerlemeler kaydetmeye ve bundan para kazanmayı reddetmeye devam etti. 1913 yılında bir arkadaşına “AB.D’de para konusundaki açgözlülüğü ve özlemi görmelisin” diye dert yandı. “Para, para; ne kadar kötü ve her yere sinen bir hırs!”
Jagadish Chandra Bose patentleri reddeden Hintli bir mucitti.
İtibar hırsızlığı Ibn al-Haytham’ın her evde tanınan bir isim olmamasının nedeni olabilir. Arap alim 11. yüzyılda bilimsel yöntemi icat etmişti. Ama Roger Bacon, 13. yüzyılda bu yöntemi sahiplenerek Batı’nın, Orta Doğu ve Asya ülkelerinde daha önceden edinilmiş başarıları görmezden gelme geleneğini sürdürdü.
Ve Esther Lederberg, sıkıntılı kocası olmasaydı, mikrobiyolojinin annesi olarak tanınabilirdi.
Esther’in başarıları Joshua’ninkiler kadar etkileyiciydi – birçok başka keşfin yanı sıra, bugün hala genlerin nasıl eşleştiğini araştırmada kullanılan lambda phage’i keşfetti. Ayrıca, petri kabında hücre kolonilerini çoğaltmanın çığır açan bir yöntemini keşfetti ve kocasına bakterilerin nasıl gen değiş tokuşu yaptığını anlama konusunda yardım etti.
Ancak o dönemde, kadın bilim insanları sevdikleri şeyi yapmak için elde ettikleri nadir olanak karşılığında kocalarının ekiplerinde isimsiz bir şekilde çalışıyorlardı. Joshua da karısının katkılarını açıkça tanımadı ve yıllar boyunca karısının yol açıcı araştırmaları, karızmatik adamın arkasındaki mütevazi kişiyi görmeyenler için bir sır olarak kaldı.
“Sönük bir varlığı vardı,” diyor bilim alanında yer alan kadınların hikayelerini belgeleyen bilim tarihçisi Pnina Abir-Am. Lederberg’i tanıyan Abir-Am, profesyonel hayatının çoğunu ünlü kocasının kariyerini yöneterek ve kendi başarılarını önemsiz göstererek geçirdiğini düşünüyor.
“Çok fazla enerji, yaratıcı veya başka türlü, Joshua için harcandı,” diyor. “Onlar bir birimdi”. Ancak sadece Joshua 1958 yılında Nobel ödülüne layık görüldü.
Gölgede bırakanlar her zaman erkekler olmuyordu. Daha ünlü kız kardeşleri olmasaydı- Anne Brontë 19. yüzyılın en önemli edebiyat oyuncularından biri olarak kutlanıyor olabilirdi.
“Herhangi başka bir ailede, o bir deha sayılırdı,” diyor son biyografisi Take Courage: Anne Brontë and the Art of Life ile diğer Brontë kız kardeşe hakkını vermek isteyen İngiliz yazar Samantha Ellis. Büyük abla Charlotte, Anne’nın mirasını azımsadı, diyor Ellis – ve Jane Eyre’in yazarı Anne’dan uzun yaşadığı için kardeşinin ünlenme şansını yok etmiş olabilir.
Birleşik Krallık’taki bu kırsal papaz evi Brontë ailesinin eviydi.
Anne’nın alkolik, tacizci bir ilişkinin sonuçlarını anlatan feminist romanı The Tenant of Wildfell Hall, 29 yaşında öldüğü zaman en çok satan kitaplardan biriydi. Belki Anne’nın kitabı Brontë’lerin alkolik erkek kardeşinin gerçek hayat hikayesiyle benzerlikler barındırdığı için Charlotte yeniden basımını onaylamadı. Daha ünlü kardeşlerinin yaptıkları olmasa, Anne’nın iddialı yazı dilinin daha fazla 21. yüzyıl hayranı olabilirdi.
Bir dehanın hafızalardan silinmesi tarihi bir gafletten daha fazlasıdır. Gelecek nesilleri etkileyerek, Dünya’nın değişmesini sağlayabilecek birini onurlandırma şansının kaybolmasıdır, diyor Amir-Am.
“Hayal gücünden yoksun kalan ve hayatlarına dair kararlar verenleri kaybediyoruz,” diyor. “Topluma – kadınlara veya erkeklere- yardımcı olmuyoruz”.
En hüzünlü hikayeler ise, kaybettiğimizin bile farkında olmadığımız dehaların hikayeleri. Hatıraların ağırlığı hep bizimle – ve hikayelerini yeniden keşfetmeye ve kutlamaya kendimizi adarsak, tarihin hayal ettiğimizden çok daha fazla harika şahıslar barındırdığını görebiliriz.
DEHA'ya git.